1. Haberler
  2. Köşe Yazıları
  3. ESKİ BAYRAMLARI ÖZLÜYORUM…

ESKİ BAYRAMLARI ÖZLÜYORUM…

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ne kadar da şanslı bir kuşakmışız meğer biz.

Bayram gelmeden bir hafta önce evlerde bir bayram telaşı başlar, evin tüm tül perdeleri yıkanır, camlar silinir, halılar, kilimler yıkanır ev havalandırılır, geri kalan dip bucak süpürülüp iyice silinirdi.

Alışveriş için öyle çok katlı mağaza, market ve AVM’ler yoktu, GİYİM SATAN DÜKKANLAR vardı Alışveriş esnasında eş, dost, akraba, konu komşu herkesi burada görebilir, ayak üstü iki muhabbetin belini kırardık.

Evde bulunan anneler, anneanneler ve babaanneler bayram için tazecik asma yapraklarını sarar, geceden yoğurdukları hamurla tepsi tepsi börek ve bol cevizli baklava açarlardı. Kadayıf ise olmazsa olmazdı, Evin erkekleri olan dedeler ve babalar ise evde bulunan ve on aydır boş olan en havalı kolonya şişelerini, mahallenin bakkalına ya da eczaneye götürerek limon kolonyasıyla doldurturdular.

Arife akşamı evde bulunan herkes mutlaka banyo yapardı,

Gece olduğunda başucumuzda duran bayramlık elbise ve ayakkabımıza sarılarak uyur daha doğrusu onları giymek için sabırsızlıkla sabahın olmasını bekleyip, bir türlü uyuyamazdık.

Bayram sabahı evin erkekleri erkenden kalkar, bayram namazı kılmak için camiye ve oradan da kabristana ziyarete gider. Anneler de çocuklarını kaldırıp, bayramlıklarını giydirip, saçlarını özenle tarar ve kızlarınkini güzelce örerlerdi. “Üstünüzü sakın kirletmeyin emi!” diye sıkı sıkı tembih ederlerdi.

Rengarenk  bayram şekerleri, mis gibi kokan güllü lokumlar gümüş bir tepsiye dizilir, yanına da kristal kolonya şişesini yerleştirip, erkenden büfenin üzerine koyardık.

Erkekler eve dönünce ailenin büyüklerinden başlayarak sıra ile eller öpülür, harçlıklarımızı alırdık. Çocukluk işte, havalara uçar, daha önceki bayramlarda harçlık veren ya da vermesi muhtemel akrabalara gitmek için can atardık.

Bayram sabahı Sofraya oturmadan önce, mahallede/köyde yalnız yaşayan, kimsesi olmayan büyüklere yemek gönderilir, bayramları kutlanırdı.

Biz çocuklar yemek faslı biter bitmez dışarı fırlar, komşularımıza şeker toplamaya giderdik. Eğer çok sevdiğimiz, beğendiğimiz şeker, çikolata varsa diğer çocuklara haber verirdik, onlarla birlikte yine giderdik :) Bayram boyunca şeker, lokum, çikolata yemekten içimiz dışımıza çıkar, alerjimiz kalkar ama yine yemeye devam ederdik.

Evde kapımız her çalındığında heyecanlanarak açar hatta kimin gelmiş olabileceğiyle ilgili tahminde bulunurduk.

Her ziyaretimize gelene önce karınlarının aç olup olmadığı sorulur, aç değillerse okkalı bir Türk kahvesi, yanında da mutlaka badem şekeri ikram edilirdi.

Sonra da büfenin üzerine hazırladığımız tepsi içindeki şeker, lokum, kolonya …

En sevdiğimiz rutin, büyüklerimizin ellerini öpmek için, akraba ziyaretlerine gitmekti. Zira akraba ziyareti demek, bayram harçlığı demekti.

Fırınlar bayram boyunca çalışmaz, ekmeklerimizi önceden tedarik ederdik. Gazete olarak tek bir gazete  çıkardı, adına “Bayram Gazetesi” denirdi.

Üzerine bir sürü hayal kursak da, topladığımız bayram harçlıkları, mahalle/köy bakkalında bir güzel ıslatılır, erkekler kız kaçıran, kızlar çata-pat alır, mantar, maytap derken mahalleyi/köyü savaş alanına çevirir, sesten rahatsız olan mahalleli/köylü büyüklerimiz bağırınca da evlerimize kaçardık.

Üç – Dört günlüğüne de olsa sevgi, şeker, çikolata, oyun arsızı olurduk. Benim yaşımdaki herkes için bayram demek o günlerde “mutluluk” demekti.

Hani o eski Türk filmlerindeki bayram sahneleri gibi…

Her şey o kadar saf, o kadar güzel ve temizdi ki…

Grup Yeni Türkü’nün de söylediği gibi “Biz büyüdük ve kirlendi dünya…”

Bizim kuşak şanslıydı belki ama bizim çocuklarımız bizim kadar şanslı olamadılar ne yazık ki.

En kısa zamanda onların da, bizim de tıpkı çocukluğumuzdaki gibi sevdiklerimize sımsıkı sarılıp, kucaklaşacağımız, sevgi ve şefkatle yaşayacağımız nice bayramlar dileğiyle.

Kalın Sağlıcakla

ESKİ BAYRAMLARI ÖZLÜYORUM…
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir